Sİ u Ba /Gölge ve Rüzgar
Gölge ve Rüzgar
Sî û Ba
Yapım Tarihi - 2006
Süre - 00-15-00
Formatı - MiniDv, Kürtçe, Sözsüz, Siyah-Beyaz
Yönetmen - Arin İnan ARSLAN
Senaryo - Arin İnan ARSLAN
Yapım Yönetmeni - Ruken SANSÜR
Görüntü Yönetmeni - Mehtap BAYER
Kurgu - Arin İnan ARSLAN
Ses - Arin İnan ARSLAN
Müzik - Mehmet ATLI
Asistanlar - Mediha İZGİ, Sinan YALVAÇ
Oyuncular
Zeliha IŞIK .... Nene
Mediha İZGİ .... Anne
Hamza SEVEN .... Çocuk
Şevin SEVEN .... Kardeş
Yalnızca bir ağacı bulunan taşlık araziye sahip köyde, çocukların oyun alanları sadece bu ağacın gölgesidir. Ağaca salıncak kurmuş, gölgesinde de çamurdan oyuncaklar yapan çocuklardan birisi, annesi tarafından eline ekmek çıkını verilerek köyün dışında bir yerlere gönderilir. Ve orada kötü bir rüya görür...
4. Londra Kürt Filmleri Festivali. 2006
Sony Pictures Home Entertainment Ulusal Kısa Film Yarışması Birinciliği
Gölge ve Rüzgar (Si u Ba)
Hayal mi gerçektir, gerçek mi hayaldir?
Rüyalar insan yaşamını bir parçası, bazen günlerce düşünürüz gördüğümüz rüyaları anlamak ve yorumlamak için. Hatta ese-dosta hemen anlatırız gördüklerimizi, bazen öyle anlar vardır ki, yaşamın rutini insani o kadar sarmalar ki, gerçek mi rüya, rüya mi gerçek bilemeyiz…
İlk kısa filmi ‘Kirinti’yla dikkatleri çeken Arın İnan Arslan ikinci kısa metrajlı filmi Si u Ba (15 dakikalık, siyah-beyaz) da bir çocuğun gördüğü rüya etrafında filmini kurguluyor. Kurak, taşlık bir arazide kurulu ve nerde olduğu da çok belli olmayan bir Kürt köyü, işsiz birkaç yaşlı kadın, bir anne ve çocuklar var sadece köyde ve bir de ağaç. Hayvan sesleri, nehir şırıltıları ile bize doğal yaşamı hatırlatan film başroldeki masum ve sevecen görünüşlü küçük erkek çocuğu merkezine alıyor. Günün büyük bir bölümünü çamurdan heykelcikler ve oyuncaklar yaparak geçiren köy çocukları köydeki tek ağacın altında salıncakta sallanıyorlar. Çocuk cıvıltılarında yaşamı hissediyor insan.
Sonra küçük çocuğun elleri karaya bulanır, karalanmış elleriyle ağaca dokunur, ve belki de bu karalık sonrası bir rüya görür. Her tarafa yayılmış beyaz el izleri…
Su da yüzen el izinde de bir karalık vardır. Suda yüzen bu el izleri bana İranlı yönetmen Muhsin Makmalbaf’in ‘Gabbeh’ filminde suda yüzen halıyı hatırlattı. Akıp giden çok şey var bu hayatta, en basta da hayatimizin kendisi.
Köyde ansızın beliren botlu ayaklar çamurdan heykelcikleri/oyuncakları ezerler, salıncakları bozarlar. Kabustan uyanan küçük çocuk ise hemen dışarı fırlar ve çamurdan heykelciklerine koşar. Ve o sırada pesinden giden yaşlı nenesi bembeyaz sütü toprağa döker…
Si u Ba birçok çağrışımı olan derinlikli bir film, neo-realism, sürrealist karışımı çok güzel bir film. Düş ve gerçeğin içice geçtiği, her karesi harika bir fotoğraf olabilecek bir yapım. Hollywood tarzı popüler konulu filmlere alışmış izleyicileri bu film pek sarmayabilir ama Si u Ba üzerinde düşünülmesi gereken bir yudum su tadında mütevazı bir film. Geniş, dar açıdan çekimler, mekanın gizemliliği, doğal sesler, doğa görüntüleri, rüzgarda dalgalan çamaşırlardan gökte beliren aya yapılan geçişler hepsi etkileyici. Si u Ba bir bakıma izole edilmiş yaşamların, unutulmuş insanların, çocuk dünyaların yansıması. Özellikle anne rolündeki kadının evin içinde loş ışıkta pencereye bakarken ki görüntüsü harika. Yönetmen kesinlikle ışık, kamera ve çerçevelemenin gücünü biliyor.
“Bu dünyanın sonu mu” bilemiyorum ama Si u Ba çağdaş bir masal tadında güzel, derin ve etkileyici bir film. “Rüya” görmek istiyorsanız veya “rüyalara inanıyorsanız” bu film size hitap edebilir. Çocuğun çamurdan yaptığı heykelciklerin anlamı ne olabilir? Çamurdan heykelcikleri ezen postallar “hayal” mi? Ya koca bir çınar gibi devrilen genç Kürt yasamlar? Müzige gelince çok etkileyici ve eski Türk filmlerini hatirlatan bir ezgi. Keske hic bitmese diyor insan filmi izlerken, bitmese de uykuya dalsam sonra rüyalara, yasamin agirligindan kacip rüyalara siginsam. Ama bu kurtulus mu? Izmir’de yasamakta olan Si u Ba filminin genç yönetmeni Arin Inan Arslan’la kurdishcinema.org filmi ve sinema tarzi üzerine bir röportaj gerçeklestirdi.
KC-Si u Ba ve Kirinti filmlerinde tam olarak anlatmak istedigin nedir? Konularini secerken önceliklerin veya tercihlerin neler?
Öncelikle sunun altini cizmek gerek sanirim; konunun, sinemanin sahip oldugu bir cok kanaldan soyutlanarak sadece kelimelere dökülmesi, bir anlamda filmi yaparken ki döngüsellikte basa dönerek senaryo asamasina gelinmesidir. Bu da bir yönetmen icin intihardir. Anlatmak istediklerimi anlatmak icin zaten sinema yapiyorum. Burada asil degisken izleyicidir. Izleyicimi önemsiyorum, o benim icin seyirci degil izleyicidir.
Kanaatimce konularimizi biz secmeyiz. Dogdugumuz andan, yaratimin elinizden ciktigi ana kadar yasadiklarimiz bu noktada belirleyici bir rol oynuyor. Bu film hayatta yansima olarak kalmis seylerden sozediyor. Cünkü, herseyin yansimasi kendisinden daha “güzel” artik.
Her iki filminde de medayaya televizyon, radyo vs. bir vurgu var. Medyanin hayatimizdaki yerinine bir elestiri mi?
Elbette ki medyanin elestirilecek ve üzerine söz söylenmesi gereken bir cok yonu var. Ancak ben filmlerimde medya elestirisi yapmaktan ziyade medyayi kendi amaclarim dogrultusunda kullaniyorum. Bunun bir anlamda bana cekim yaptigim mekandan cikma ve konumu evrensel bir temaya ulastirma sansi tanidigini düsünüyorum.
Kirinti renkliydi Si u Ba neden siyah beyaz? Siyah-beyazin etkisi farkli mi sence?
Kirinti renkliydi cunku, bir cocugun düs dünyasinin renkleri hakkinde birseyler söylemek istiyordu. Siyah beyaz ise herseyden once, konunun ciddiyetini ve sadeligi ortaya cikaran bir unsur. Filmi izleyen kisiye eger “evet bu film siyah beyaz olmak zorundaydi” dedirtmiyorsa zaten amacina ulasamamis demektir. Cünkü benim icin siyah beyaz tercihi, bu filmin olmazsa olmaziydi.
Kirinti filminde ic mekan, bir odanin icinde, Si u Ba da ise daha cok dis-dogal mekanlarda geciyor. Karekterlerin sectigin mekanlarla özel bir iliskisi var mi?
Bu benim ikinci filmim. Birseyler söylemek için henüz çok erken olduguna inaniyorum. Ancak su kadarını biliyorum ki, benim için bir filmi oluşturacak öğelerden en önemlisi mekan. Öykünüzü düşlerken yada yazarken bir mekan kurarsınız ister istemez. Çekime yaklastikca da cikip o mekanin nerede olduğunu bulmaya gidersiniz. En azından bizim gibi bagimsiz sinema yapanlar mekani aramak zorundadırlar. Mekanı bulduğunuzda ise şöyle dersiniz -” iste bu benim aradığım mekan, benim öyküm ancak burada bütün hatlarıyla ortaya çıkabilir”. Sanırım en büyük uğraşım mekanı aramak ve bulmak oluyor.
Karekterlerimi belirledigim mekanin yerlesik insanlarindan sectigim icin onlar her haliyle o topragin, tasin, suyun biçimini ve özünü icinde tasiyan insanlar oluyorlar.
Si u Ba’da dogal sesleri kullanmissin bu bir bakima neo-realist denilen sinema tarzinin bir özelligi. Senin kendine sectigin bir film tarzi, akim var mi?
Yesim Ustaoglu bir röportajinda kendinden cekirdek oldugunu söylüyordu. Ama o yillardir bu isin icinde emek vermis ve nitelikli yaratimlara imza atmis bir öncümüz. Ben ise henuz iki kisa filmi olan bir kisa film yönetmeniyim. Yaptigim iki filmde de anlatim kaliplari ve olaya sinematografik yaklasimlar cok farkli. Söyleyeceklerimi nasil daha iyi ifade edebilirim, bunun arayisindayim. Tarkovski’nin yaptigi sinemayi anlatim olarak cok seviyorum. Bahman Ghobadi... Turkiye’de Zeki Demirkubuz, Yesim Ustaoglu, Nuri Bilge Ceylan, bütün filmlerini izlememis olsamda sadece “Korkuyorum Anne” ile Reha Erdem’i begeniyor ve takip ediyorum. Hepsinden öte bir de Yilmaz Güney’imiz var.
Si u Ba bir noktada hayal ve gercek arasinda kaliyor. Film basladigi yerde yani son karelerde bitiyor. Bir dereceye kadar gerceküstü yönleri de var filminin. Öyle mi ne dersin?
Filmin 3/2 lik kismi kati bir belgeselci bakisi ile temellendirismis durumda. Geriye kalanin ne olduguna ise ancak izleyiciler karar verebilirler. Bana sorarsaniz, hayal diye tabir ettiginiz kismin gercekligi, gercek diye görduklerimizden daha kati ve acimasizdir.
Çocuk karekterler her iki filminde de onemli rollerde. Cocuklari ki dogal olarak amotor oyunculari kullanmak Iran sinemasinda da gorulen bir ozellik. Yine neo-realist (yeni gercekci) sinema akiminin da bir özelligi bu.
Çocuklari bilinci olarak secmeye baslamadim. Ancak cocuk olmak, hayatin bir cok yuzuyle agir agir karsilasmak ve onlari kaniksamak anlamina da geliyor. Bunun icin cocuk mu olmak gerekiyor? Hayir kesinlikle degil. Cunku ben universiteye geldigim yil bunlarin bir cogunu yasamak durumunda kaldim. Uzun lafin kisasi bizim icin zaten hayat bir travmalar butunu. Bunu cocuklarimiz da yasiyor buyuklerimizde...
Italyan yeni gercekciliginden kuskusuz ki etkilendim. Dünyanin bir cok yerinde benzer gerceklikler yasanirken, bunlarin bir biri ile olan baglarini gözardi etmemek gerekiyor. Örnegin ‘Bisiklet Hirsizlari’ni izleyip etkilenmemek olanaksizdir.
Si u Ba’da fotograf kalitesinde kareler var. Müzikle görüntüler cok uyumlu. Film boyunca cok sakin ve yumusak bir akis var. Izleyici rahatsiz etmeyen hatta tam tersi filmin icine ceken, merak uyandiran bir kurgulama ve cekimler var. Fotografcilik egitimi aldin mi?
Sonundan baslayayim. Fotografcilik egitimi almadim. Ancak 10 yila yakin bir zamandir amator fotograf cekiyorum. Müzik konusuna gelince; bu Mehmet Atli’nin basarisidir. Cunku ben muzik konusunda secimi teredütsüz kendisine biraktim. Ki Mehmet Atli’nin bu projeye katkisi benim icin manevi olarak cok önemlidir. Eger ortada basarili bir is varsa, hissedis olarak bir birimize cok yakin olmamizla ilgili sanirim...
Her iki filminde de diyalog yok. Neden?
Herseyden once bu bir ekip sorunu. Eger elinizde imkanlariniz yoksa, olanlari da heba etmenin bir anlami yok. Sahip oldugumuz ses ekip ve ekimani yeterli degil. Bu nedenle oykulerimi olustururken daha guclu oldugumu hissettigim alana, gorsel anlatima yukleniyorum.
Filmlerini çekerken ne tür sorunlarla karsilastin? Genc bir yönetmen olmanin zorluklari neler, destek bulabiliyor musun örnegin?
Sinema cok pahali bir sanat. Bu nedenle sizi destekleyecek bir finans kaynagi bulmak durumundasiniz. Ancak bagimsiz calistigin zaman bu neredeyse imkansiza yakin bir hal aliyor. Iste bu imkansiza yakin halin icinden Mardin Yalim Belediye Baskani Abdülkerim Adam bizi cikarip aldi. Cok rahatlikla söyleyebilirim ki eger baskan yardim etmeseydi bu film olmayacakti.
Kirinti filmini ne kadar insan izledi bilemiyorum. Roj tv den neredeyse aylik verildigi icin bir cok kisiye buradan ulastigini düsünüyorum. Adana’da ve Izmir’de ayri ayri cikan iki fanzin ile birlikte dagitildi. Bir kac internet sayfasindan yayimlandi. Kirinti ile ilgili söyle birsey var; bu filmi kim izlese en azindan çevresindeki 5 kişiye daha izletmeyi kendisine bir misyon ediniyordu. Bu nedenle çok geniş bir izleyici kitlesine ulaştığını düşünüyorum.
Si u Ba için bir şey söylemek için çok erken.
Bu röportajı gerçekleştirdiğiniz için teşekkür ederim.
Biz de teşekkür ederiz bu görüşme için, başarılar diliyoruz.
Kaynak
23.08.06
kurdishcinema.org
Sî û Ba
Yapım Tarihi - 2006
Süre - 00-15-00
Formatı - MiniDv, Kürtçe, Sözsüz, Siyah-Beyaz
Yönetmen - Arin İnan ARSLAN
Senaryo - Arin İnan ARSLAN
Yapım Yönetmeni - Ruken SANSÜR
Görüntü Yönetmeni - Mehtap BAYER
Kurgu - Arin İnan ARSLAN
Ses - Arin İnan ARSLAN
Müzik - Mehmet ATLI
Asistanlar - Mediha İZGİ, Sinan YALVAÇ
Oyuncular
Zeliha IŞIK .... Nene
Mediha İZGİ .... Anne
Hamza SEVEN .... Çocuk
Şevin SEVEN .... Kardeş
Yalnızca bir ağacı bulunan taşlık araziye sahip köyde, çocukların oyun alanları sadece bu ağacın gölgesidir. Ağaca salıncak kurmuş, gölgesinde de çamurdan oyuncaklar yapan çocuklardan birisi, annesi tarafından eline ekmek çıkını verilerek köyün dışında bir yerlere gönderilir. Ve orada kötü bir rüya görür...
4. Londra Kürt Filmleri Festivali. 2006
Sony Pictures Home Entertainment Ulusal Kısa Film Yarışması Birinciliği
Gölge ve Rüzgar (Si u Ba)
Hayal mi gerçektir, gerçek mi hayaldir?
Rüyalar insan yaşamını bir parçası, bazen günlerce düşünürüz gördüğümüz rüyaları anlamak ve yorumlamak için. Hatta ese-dosta hemen anlatırız gördüklerimizi, bazen öyle anlar vardır ki, yaşamın rutini insani o kadar sarmalar ki, gerçek mi rüya, rüya mi gerçek bilemeyiz…
İlk kısa filmi ‘Kirinti’yla dikkatleri çeken Arın İnan Arslan ikinci kısa metrajlı filmi Si u Ba (15 dakikalık, siyah-beyaz) da bir çocuğun gördüğü rüya etrafında filmini kurguluyor. Kurak, taşlık bir arazide kurulu ve nerde olduğu da çok belli olmayan bir Kürt köyü, işsiz birkaç yaşlı kadın, bir anne ve çocuklar var sadece köyde ve bir de ağaç. Hayvan sesleri, nehir şırıltıları ile bize doğal yaşamı hatırlatan film başroldeki masum ve sevecen görünüşlü küçük erkek çocuğu merkezine alıyor. Günün büyük bir bölümünü çamurdan heykelcikler ve oyuncaklar yaparak geçiren köy çocukları köydeki tek ağacın altında salıncakta sallanıyorlar. Çocuk cıvıltılarında yaşamı hissediyor insan.
Sonra küçük çocuğun elleri karaya bulanır, karalanmış elleriyle ağaca dokunur, ve belki de bu karalık sonrası bir rüya görür. Her tarafa yayılmış beyaz el izleri…
Su da yüzen el izinde de bir karalık vardır. Suda yüzen bu el izleri bana İranlı yönetmen Muhsin Makmalbaf’in ‘Gabbeh’ filminde suda yüzen halıyı hatırlattı. Akıp giden çok şey var bu hayatta, en basta da hayatimizin kendisi.
Köyde ansızın beliren botlu ayaklar çamurdan heykelcikleri/oyuncakları ezerler, salıncakları bozarlar. Kabustan uyanan küçük çocuk ise hemen dışarı fırlar ve çamurdan heykelciklerine koşar. Ve o sırada pesinden giden yaşlı nenesi bembeyaz sütü toprağa döker…
Si u Ba birçok çağrışımı olan derinlikli bir film, neo-realism, sürrealist karışımı çok güzel bir film. Düş ve gerçeğin içice geçtiği, her karesi harika bir fotoğraf olabilecek bir yapım. Hollywood tarzı popüler konulu filmlere alışmış izleyicileri bu film pek sarmayabilir ama Si u Ba üzerinde düşünülmesi gereken bir yudum su tadında mütevazı bir film. Geniş, dar açıdan çekimler, mekanın gizemliliği, doğal sesler, doğa görüntüleri, rüzgarda dalgalan çamaşırlardan gökte beliren aya yapılan geçişler hepsi etkileyici. Si u Ba bir bakıma izole edilmiş yaşamların, unutulmuş insanların, çocuk dünyaların yansıması. Özellikle anne rolündeki kadının evin içinde loş ışıkta pencereye bakarken ki görüntüsü harika. Yönetmen kesinlikle ışık, kamera ve çerçevelemenin gücünü biliyor.
“Bu dünyanın sonu mu” bilemiyorum ama Si u Ba çağdaş bir masal tadında güzel, derin ve etkileyici bir film. “Rüya” görmek istiyorsanız veya “rüyalara inanıyorsanız” bu film size hitap edebilir. Çocuğun çamurdan yaptığı heykelciklerin anlamı ne olabilir? Çamurdan heykelcikleri ezen postallar “hayal” mi? Ya koca bir çınar gibi devrilen genç Kürt yasamlar? Müzige gelince çok etkileyici ve eski Türk filmlerini hatirlatan bir ezgi. Keske hic bitmese diyor insan filmi izlerken, bitmese de uykuya dalsam sonra rüyalara, yasamin agirligindan kacip rüyalara siginsam. Ama bu kurtulus mu? Izmir’de yasamakta olan Si u Ba filminin genç yönetmeni Arin Inan Arslan’la kurdishcinema.org filmi ve sinema tarzi üzerine bir röportaj gerçeklestirdi.
KC-Si u Ba ve Kirinti filmlerinde tam olarak anlatmak istedigin nedir? Konularini secerken önceliklerin veya tercihlerin neler?
Öncelikle sunun altini cizmek gerek sanirim; konunun, sinemanin sahip oldugu bir cok kanaldan soyutlanarak sadece kelimelere dökülmesi, bir anlamda filmi yaparken ki döngüsellikte basa dönerek senaryo asamasina gelinmesidir. Bu da bir yönetmen icin intihardir. Anlatmak istediklerimi anlatmak icin zaten sinema yapiyorum. Burada asil degisken izleyicidir. Izleyicimi önemsiyorum, o benim icin seyirci degil izleyicidir.
Kanaatimce konularimizi biz secmeyiz. Dogdugumuz andan, yaratimin elinizden ciktigi ana kadar yasadiklarimiz bu noktada belirleyici bir rol oynuyor. Bu film hayatta yansima olarak kalmis seylerden sozediyor. Cünkü, herseyin yansimasi kendisinden daha “güzel” artik.
Her iki filminde de medayaya televizyon, radyo vs. bir vurgu var. Medyanin hayatimizdaki yerinine bir elestiri mi?
Elbette ki medyanin elestirilecek ve üzerine söz söylenmesi gereken bir cok yonu var. Ancak ben filmlerimde medya elestirisi yapmaktan ziyade medyayi kendi amaclarim dogrultusunda kullaniyorum. Bunun bir anlamda bana cekim yaptigim mekandan cikma ve konumu evrensel bir temaya ulastirma sansi tanidigini düsünüyorum.
Kirinti renkliydi Si u Ba neden siyah beyaz? Siyah-beyazin etkisi farkli mi sence?
Kirinti renkliydi cunku, bir cocugun düs dünyasinin renkleri hakkinde birseyler söylemek istiyordu. Siyah beyaz ise herseyden once, konunun ciddiyetini ve sadeligi ortaya cikaran bir unsur. Filmi izleyen kisiye eger “evet bu film siyah beyaz olmak zorundaydi” dedirtmiyorsa zaten amacina ulasamamis demektir. Cünkü benim icin siyah beyaz tercihi, bu filmin olmazsa olmaziydi.
Kirinti filminde ic mekan, bir odanin icinde, Si u Ba da ise daha cok dis-dogal mekanlarda geciyor. Karekterlerin sectigin mekanlarla özel bir iliskisi var mi?
Bu benim ikinci filmim. Birseyler söylemek için henüz çok erken olduguna inaniyorum. Ancak su kadarını biliyorum ki, benim için bir filmi oluşturacak öğelerden en önemlisi mekan. Öykünüzü düşlerken yada yazarken bir mekan kurarsınız ister istemez. Çekime yaklastikca da cikip o mekanin nerede olduğunu bulmaya gidersiniz. En azından bizim gibi bagimsiz sinema yapanlar mekani aramak zorundadırlar. Mekanı bulduğunuzda ise şöyle dersiniz -” iste bu benim aradığım mekan, benim öyküm ancak burada bütün hatlarıyla ortaya çıkabilir”. Sanırım en büyük uğraşım mekanı aramak ve bulmak oluyor.
Karekterlerimi belirledigim mekanin yerlesik insanlarindan sectigim icin onlar her haliyle o topragin, tasin, suyun biçimini ve özünü icinde tasiyan insanlar oluyorlar.
Si u Ba’da dogal sesleri kullanmissin bu bir bakima neo-realist denilen sinema tarzinin bir özelligi. Senin kendine sectigin bir film tarzi, akim var mi?
Yesim Ustaoglu bir röportajinda kendinden cekirdek oldugunu söylüyordu. Ama o yillardir bu isin icinde emek vermis ve nitelikli yaratimlara imza atmis bir öncümüz. Ben ise henuz iki kisa filmi olan bir kisa film yönetmeniyim. Yaptigim iki filmde de anlatim kaliplari ve olaya sinematografik yaklasimlar cok farkli. Söyleyeceklerimi nasil daha iyi ifade edebilirim, bunun arayisindayim. Tarkovski’nin yaptigi sinemayi anlatim olarak cok seviyorum. Bahman Ghobadi... Turkiye’de Zeki Demirkubuz, Yesim Ustaoglu, Nuri Bilge Ceylan, bütün filmlerini izlememis olsamda sadece “Korkuyorum Anne” ile Reha Erdem’i begeniyor ve takip ediyorum. Hepsinden öte bir de Yilmaz Güney’imiz var.
Si u Ba bir noktada hayal ve gercek arasinda kaliyor. Film basladigi yerde yani son karelerde bitiyor. Bir dereceye kadar gerceküstü yönleri de var filminin. Öyle mi ne dersin?
Filmin 3/2 lik kismi kati bir belgeselci bakisi ile temellendirismis durumda. Geriye kalanin ne olduguna ise ancak izleyiciler karar verebilirler. Bana sorarsaniz, hayal diye tabir ettiginiz kismin gercekligi, gercek diye görduklerimizden daha kati ve acimasizdir.
Çocuk karekterler her iki filminde de onemli rollerde. Cocuklari ki dogal olarak amotor oyunculari kullanmak Iran sinemasinda da gorulen bir ozellik. Yine neo-realist (yeni gercekci) sinema akiminin da bir özelligi bu.
Çocuklari bilinci olarak secmeye baslamadim. Ancak cocuk olmak, hayatin bir cok yuzuyle agir agir karsilasmak ve onlari kaniksamak anlamina da geliyor. Bunun icin cocuk mu olmak gerekiyor? Hayir kesinlikle degil. Cunku ben universiteye geldigim yil bunlarin bir cogunu yasamak durumunda kaldim. Uzun lafin kisasi bizim icin zaten hayat bir travmalar butunu. Bunu cocuklarimiz da yasiyor buyuklerimizde...
Italyan yeni gercekciliginden kuskusuz ki etkilendim. Dünyanin bir cok yerinde benzer gerceklikler yasanirken, bunlarin bir biri ile olan baglarini gözardi etmemek gerekiyor. Örnegin ‘Bisiklet Hirsizlari’ni izleyip etkilenmemek olanaksizdir.
Si u Ba’da fotograf kalitesinde kareler var. Müzikle görüntüler cok uyumlu. Film boyunca cok sakin ve yumusak bir akis var. Izleyici rahatsiz etmeyen hatta tam tersi filmin icine ceken, merak uyandiran bir kurgulama ve cekimler var. Fotografcilik egitimi aldin mi?
Sonundan baslayayim. Fotografcilik egitimi almadim. Ancak 10 yila yakin bir zamandir amator fotograf cekiyorum. Müzik konusuna gelince; bu Mehmet Atli’nin basarisidir. Cunku ben muzik konusunda secimi teredütsüz kendisine biraktim. Ki Mehmet Atli’nin bu projeye katkisi benim icin manevi olarak cok önemlidir. Eger ortada basarili bir is varsa, hissedis olarak bir birimize cok yakin olmamizla ilgili sanirim...
Her iki filminde de diyalog yok. Neden?
Herseyden once bu bir ekip sorunu. Eger elinizde imkanlariniz yoksa, olanlari da heba etmenin bir anlami yok. Sahip oldugumuz ses ekip ve ekimani yeterli degil. Bu nedenle oykulerimi olustururken daha guclu oldugumu hissettigim alana, gorsel anlatima yukleniyorum.
Filmlerini çekerken ne tür sorunlarla karsilastin? Genc bir yönetmen olmanin zorluklari neler, destek bulabiliyor musun örnegin?
Sinema cok pahali bir sanat. Bu nedenle sizi destekleyecek bir finans kaynagi bulmak durumundasiniz. Ancak bagimsiz calistigin zaman bu neredeyse imkansiza yakin bir hal aliyor. Iste bu imkansiza yakin halin icinden Mardin Yalim Belediye Baskani Abdülkerim Adam bizi cikarip aldi. Cok rahatlikla söyleyebilirim ki eger baskan yardim etmeseydi bu film olmayacakti.
Kirinti filmini ne kadar insan izledi bilemiyorum. Roj tv den neredeyse aylik verildigi icin bir cok kisiye buradan ulastigini düsünüyorum. Adana’da ve Izmir’de ayri ayri cikan iki fanzin ile birlikte dagitildi. Bir kac internet sayfasindan yayimlandi. Kirinti ile ilgili söyle birsey var; bu filmi kim izlese en azindan çevresindeki 5 kişiye daha izletmeyi kendisine bir misyon ediniyordu. Bu nedenle çok geniş bir izleyici kitlesine ulaştığını düşünüyorum.
Si u Ba için bir şey söylemek için çok erken.
Bu röportajı gerçekleştirdiğiniz için teşekkür ederim.
Biz de teşekkür ederiz bu görüşme için, başarılar diliyoruz.
Kaynak
23.08.06
kurdishcinema.org